BİR   FLAKON   MUCİZE / Dr. Yıldız KARAHAN

‘’Çiçeğe  yatmadan  evvel  anam  güzel  bir entari  dikmişti.  Onu  giyerek  beni  çok  seven  Muhsine  kadına  göstermeye  gittim. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken  ayağım  kaydı  ve  düştüm. Bir  daha kalkamadım. ÇİÇEĞE  YAKALANMIŞTIM…  O gün bugündür  dünya  başıma zindan.’’

Aşık Veysel  Şatıroğlu/ 1894-1973

 

Tüm dünyada her yıl milyonlarca  çocuğu ölüme ve kalıcı sakatlıklara karşı koruyan aşı, ülkemizde de ‘’Genişletilmiş Bağışıklama Programı’’ olarak  aile  sağlığı  merkezlerinde,  aile hekimleri  ve  aile  sağlığı  çalışanlarınca uygulanmaktadır.  Bu kapsamda;  boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, tüberküloz, poliomiyelit, Hepatit B, Hepatit A, pnömokok, heamophilus influenza tip B ve suçiçeği olmak üzere toplam 13 hastalık etkenine karşı bağışıklama sağlanmaktadır.

Dünya  Sağlık  Örgütü (DSÖ) verilerine göre ;  küresel bağışıklama oranının son birkaç yılda ortalama  % 85 civarında seyrettiği ve küresel bağışıklama ile yılda 2-3 milyon ölümün engellendiği bildirilmiştir (DSÖ-2018). Ancak halen yılda 1,5 milyon ölümün aşı ile önlenebilir hastalıklardan kaynaklı olduğu, oranların hedeflenen düzeye yükseltilmesi  ile bu ölümlerin  önüne geçilebileceği belirtilmektedir.

Ülkemizdeki bağışıklama oranı Halk  Sağlığı  Genel  Müdürlüğü (HSGM) verilerine göre %95’in üzerinde seyretmektedir (HSGM-2019). DSÖ, etkin aşılama programı sayesinde ülkemizin 2002’de Polio’dan, 2009’da  ise Maternal ve Neonatal Tetanoz’dan arındırıldığını duyurmuştur (DSÖ-2009).

 

 

AŞININ TANIMI VE TARİHÇESİ

Bireysel koruyuculuk ve toplum sağlığı açısından bu kadar büyük önemi olan aşının tanımını yapacak olursak;

Aşı; yapay bağışıklık elde edilmek üzere insan vücuduna verilen, zayıflatılmış virüs ya da bakteri ve ya bunların antijenik parçalarından hazırlanan çözeltilerdir.

Aşı, henüz hastalık etkeniyle karşılaşmamış sağlıklı bireylere uygulanır. Burada amaç, vücudun savunma mekanizmalarını uyarıp, etkenle olası karşılaşma halinde kişinin ilgili hastalığa karşı bağışık olmasını sağlamaktır. Aşı takvimleri bu prensibe göre oluşturulur.

 

Aşı üretimi ile ilgili ilk çalışmalar, 1700 lerde milyonlarca kişinin ölümüne neden olan çiçek hastalığına karşı yapılmıştır. Günümüze kadar büyük gelişme kaydedilmiş olup, bilim insanlarının aşı çalışmaları devam etmektedir.

 

AŞI KARARSIZLIĞI VE AŞI REDDİ

Son yıllarda Avrupa ve Amerika’da başlayan aşı kararsızlığı ve aşı reddi akımı ne yazık ki ülkemizde de başlamış olup, artarak devam etmektedir. Önüne geçilememesi halinde ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkacaktır.

Aşı reddi nedeniyle aşılanmamış çocuklar hem bireysel koruyuculuk hem de toplumsal koruyuculuk açısından risk taşır. Aşılanmamış her birey, o toplumdaki henüz aşılanma dönemine erişmemiş ya da aşılanması henüz tamamlanmamış yenidoğan, bebek ve çocukların hastalık etkeni ile erken dönemde temasına neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra immün yetmezlik ya da farklı bir takım hastalıklar  nedeniyle aşılanamayan bireylere hastalık etkenini taşıyabilmekte, çocuk ve erişkin ölümlerine yol açabilmektedir.

Bütüncül yaklaşım açısından birlikte ele alınan aşı kararsızlığı ve aşı reddi kavramları aslında farklı davranış modelleri sergilemektedir.  Aşı kararsızlığı yaşayan ebeveynler, aşılamanın güvenliği ve gerekliliği konusunda şüphe duymaktadır. Bu güvensizlik ve şüphe nedeniyle çocuğunun bazı aşılarını yaptırmış olsa dahi, aşıların bazılarını ya da hepsini geciktirmektedir. Ve sonuç olarak çocuklarını aşı ile önlenebilir hastalıklar açısından risk altında bırakmaktadırlar.

Aşı reddinde ise istisnasız tüm aşılara karşı çıkan, çocuğuna hiçbir aşıyı yaptırmayan  bir ebeveyn grubu bulunmaktadır. Aşı reddi kimi zaman aşı karşıtlığına dönüşebilmektedir. Aşı karşıtlığı söz konusu olunca, aşı kararsızlığı yaşayan bireylerin de etkilenip karşımıza daha büyük, daha fevri bir grup olarak çıkma riski doğmaktadır.

 

AŞI KARŞITLIĞI NEDEN VE NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Önlenebilir hastalıklar konusunda hem sağlık hizmetlerinin maliyetinin düşürülmesi hem de toplum sağlığının korunması açısından en etkin ve en iyi mücadele aşı ile bağışıklamadır.  Etkin aşılama programları ile tüm dünyada çiçek hastalığı, dünyanın büyük kısmında ve ülkemizde Polio ve Neonatal Tetanoz eradike edilmiş, programdaki diğer hastalıkların görülme insidansı belirgin oranda azalmıştır. Bireysel sağlık  ve toplum sağlığı  açısından bunca büyük başarıya sahip aşılama programları nasıl ve neden aşı karşıtlığı ile karşı karşıya kalmıştır?

Aslında aşı karşıtlığının tarihi de aşı tarihi kadar eskiye dayanmaktadır. Ancak son 8-10 yılda artarak devam etmektedir.

DSÖ, aşı reddi nedenlerini bireysel, toplumsal, bağlamsal ve örgütsel ana başlıkları altında toplamıştır (DSÖ-2018).

Tespit edilen en önemli iddialar arasında ilk sırada karşımıza çıkan; ‘’aşıların civa, alüminyum vb. kimsayallar içerdiği ve bu maddelerin otizm spektrum bozukluğuna neden olduğu’’ iddiadır. Bunun yanı sıra, aşı üreten firmaların büyük gelirler elde ettiği ve art niyetli bir pazar olabileceği, aşılanma yerine hastalık geçirilerek  daha iyi bağışık yanıt sağlanacağı, alternatif tıp tedavilerinin daha etkin ve yan etkilerinin daha az olacağı, dini inanışlara göre yasak olduğu, popülaritesi yüksek bazı kişilerin aşı karşıtı söylemleri vb. söz konusu iddialardandır.

Aşı karşıtları  nörogelişimsel bozukluklardan ve etyolojisi bilinmeyen bazı hastalıklardan aşıları sorumlu tutmuşlardır. Bu iddialara karşı pek çok bilimsel çalışma yapılmış olup, aşıların otizm ve benzeri  bozukluklarla ilişkisinin olmadığı gösterilmiştir.

Aşı karşıtı grupların iddiaları tamamen bilimsellikten uzak olmasına, hiçbir bilimsel dayanağı olmamasına karşın, bu grup mensupları sosyal medyayı kullanarak geniş kitlelere ulaşmışlardır ve ebeveynlerin aşının güvenliği ve gerekliliği konusunda kuşkuya düşmelerine neden olmuşlardır.

 

 

AŞI YAPTIRMAMA KARARI KİŞİSEL BİR HAK MIDIR?

Aşı karşıtlığı tartışmaları bir takım sosyal ve felsefi soruları da gündeme getirmiştir.

‘’Kişisel hak ve özgürlükler kapsamında ele alınacak olursa, ebeveynler çocuklarını aşılatmama hakkına sahip midir?’’, ‘’Her çocuğun en temel haklarından olan koruyucu sağlık hizmetini alıp almama kararı bireysel bir karar olabilir mi?’’ bu sorulardan bazılarıdır.

Çok yönlü düşünüldüğünde bunun bireysel bir karar olamayacağını görmekteyiz. Aşının bireysel koruyuculuğunun yanı sıra toplumsal koruyuculuğun da olduğundan söz etmiştik.  Belli bir toplumdaki salgınların engellenebilmesi için Toplum Bağışıklığı ( Herd Immunity) eşiğine ulaşılması gerekmektedir. İmmün yetmezliği olan hastalar, kanser tedavisi görenler, organ nakli hastaları, geriatrik hastalar, gebeler ve prematüre bebekler gibi riskli popülasyonları olası bir salgına karşı korumak için gereken toplum bağışıklığı eşikleri  % 80-95 arasında değişmektedir. Aşılama oranları bu değerlerin altına düşen toplumlarda salgınlar kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda baktığımızda aşılamanın bireysel bir karar olamayacağını görmekteyiz.

 

NASIL ÇÖZEBİLİRİZ? NELER YAPABİLİRİZ?

Son yıllarda aşı reddi vakalarının ülkemizde hızla artış göstermesi üzerine, Sağlık Bakanlığı tarafından ‘’AŞI PORTALI’’ adıyla bir web sayfası oluşturulmuş olup, aşı konusunda doğru ve sağlıklı bilgilendirme yapmak ve  toplumsal farkındalık  oluşturmak amaçlanmıştır.

(https://asi.saglik.gov.tr/)

 

‘’Kendi çocuklarında denemeyi göze alıncaya dek, bu aşıyı başka ailelerin çocuklarına öneremeyeceğini biliyorduk.’’ Darrell SALK

 

 

Biz aile hekimleri olarak, ebeveynlerin endişesini, kaygısını ve merakını elbette anlıyoruz. Aynı merakın bilim insanlarında da olduğunu, çocuklarımıza Jonas SALK’ın hassasiyetiyle yaklaşıldığını biliyoruz.

 

 Dr. Yıldız KARAHAN

                                                                                                                                                                       DİYAHED Eğitim Komisyonu Üyesi